Sendika Ağalığı Üzerine
Abdurrahman Dilipak – Yeni Akit
Sendika ağalığı üzerine
Türkiye’de bugün için sendika ağalığı düzeni var. Arkaik bir sendikacılık bu. Sınıf sendikacılığı desen değil, ücret sendikacılığı bile değil bu sendikacılık.. İdeolojik, politik bir yapı. Kimi sendika ağası bir ağalık düzeni kurmuş, çalışanların üzerinden vurgun yapıyor, kimi, derin devletin tetikçiliğine soyunmuş..
Hangi sendikanın vakıf üniversitesi var mesela. Bunların bilime filan ihtiyaçları yok ki? Teorileri yok, sanatları yok, edebiyatları yok. Kooperatifçilikten anlamazlar..
Herkesimin örgütlü olması gerek. Tamam da örgütlenme bu değil ki!
Emeğin kalite ve verimliliğini artırıcı bir önerileri var mı?
Herkes kasadaki paraya dikmiş gözünü, nasıl o para daha fazla artar kimin umurunda. Hani daha fazla gelir, daha fazla gelir olacak. Ülke ekonomisi büyüyecek, istihdam olacak..
Tembel, verimsiz, dürüst olmayan birini işten çıkartayım de bakalım, sendikacılar ne der.. “İşçi dayanışması” diye bindikleri dalı kestiklerinin bile farkında değildir bir kısmı..
Ne kadar fazla koparabilirse o kadar, hakkı mı değil mi, Türkiye gerçeği ne, dünya gerçeği ne, sector gerçeği ne, kimin umurunda.. Şirket kâr da etse, zarar da, sendika alacağı paraya bakar.. Rekabet, üretim, kalite onu ilgilendirmez sanki.. Verimlilik onu ilgilendirmez. Akıl ve zeka değil, soyut bir emek, kuvvet/güç öne çıkarılır..
Patron ve işçi, al birini vur ötekine.. Patron da anasının gözüdür.. Kadın, çocuk bakmaz. Peki bundan dolayı işveren sendikası üyesi olan patron uyarır mı?
Hâlâ 1. Dünya savaşı yıllarında oluşan sendikacılıkla iş görmeye çalışıyoruz.. Patron başı sıkışınca, şirketin içini boşaltıp iflasını verir.. Bulgaristan’da kurduğu şirket üzerinden Çin’de, Hindistan’da ürettiği malı, Türkiye’ye ya da başka ülkelere satar.. İşçi ile uğraşmak yerine otomasyona geçer.. İstihdam oluşturmak yerine personel kiralar.. Herkes bulmuştur bir yolunu..
İşçi aldığı parayı eve getirir, oğlu, babasının parasını, babasının çalıştığı şirkete yatırır, forexten.. İşçi patronun ortağıdır aslında, ama mektepli oğlunun çevirdiği dolaptan haberdar bile değildir belki de. Ya da haberdar olsa ne yazar ki, cebine para giriyorsa. Üzümü yiyecek, bağını sormayacaktır..
Hadi sendikaların üniversitesi yok da, üniversitelerin çalışma ekonomileri neden bu sendikacılık üzerine kapsamlı akademik çalışmalar yapmazlar ki! Yoksa yapıyorlar da bizim mi haberimiz yok. Kimse ilgilenmiyor mu bu çalışmalarla..
Hangi sendikanın bu tür akademik çalışmalarla ilgili yayını var? Ya da sendikalar neden bu üniversitelerle işbirliği yapmazlar..
Kimse kafa konforunun bozulmasını isetmiyor herhalde. Bir yol tutmuşlar gidiyorlar işte..
Geçen gün Ünal Tanık, “Bu sendikalar, kamuya silah dayamış özel sektöre uşaklık eden, efendileri tarafından tetikçilik yapmaları için kiralanmış adamlar olmasın sakın” mealinde şeyler söylüyordu.. Ve ekliyordu: “Sendikacıların emeklilikleri de yok. Ancak Azrail yardıma geldiğinde tutunduğu koltuktan alınabiliyor.
Bana kimse kalkıp da, “başkanlar seçimle geliyorlar. İşçiler seçiyor” martavalları okumasın. Bu Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 10. maddesi yerinde durdukça bir sendikacıyı yerinden kimse sökemez. Nasıl mı? İzah edeyim. Sendika başkanlarını kim seçiyor? Delegeler. Peki delegelerin nasıl seçildiğini bilen var mı? Bilmiyorsanız ben söyleyeyim. Kimlerin delege olacağını da sendikalar belirliyor. Yani benim seçtiğim kişiler geliyor, genel kurulda beni seçiyor. Ondan sonra bu insanlar kalkacak hak savunuculuğu yapacak. Bunlar olsa olsa menfaat savunuculuğu yaparlar. Kimin menfaati olduğunu ise yaşanan olaylar ortaya koyuyor. İşte size iki tane sıcak örnek. Tek Gıda İş Sendikası ve Hava İş Sendikası. İkisi de kamuya çöreklenmiş durumda. Özel sektörün kapısından bile giremiyorlar. Tek Gıda İş çay sektöründe yalnızca Çay-Kur’da örgütlü, Hava İş de yalnızca Türk Hava Yolları’nda. Ben gazeteciliğe 1981 yılının sonunda başladım. 1983’te de o dönem çalıştığım gazete olan Tercüman’da “İşçinin Dünyası” diye bir sayfa hazırlıyordum. Atilay Ayçin o dönemde sendika yöneticisi idi. 23 yıldan bu yana da aynı sendikanın genel başkanı. Türkiye’de hadi diyelim ki o yıllarda özel sektörde güçlü bir havayolu şirketi yoktu. 2002’den bu yana Türkiye’nin bayrak taşıyıcı havayolu şirketi ile rekabet edebilen havayolu şirketleri çıktı. Onur Air, Pegasus, Atlas Jet gibi. Sorarım size, Hava İş, bu sendikalardan birisinin kapısından adımını atabilmiş mi acaba? Birinde teşkilatlanma yoluna gidebilmiş mi? Birinde masaya oturabilecek duruma gelmiş mi?
Türkiye’de ve dünyada her şey değişecek, kavramlar ve kurumlar, iktidar ve sivil toplum, herkes. Media da değişecek, eğitim kurumları da. Bankalar da değişecek, borsa da. Piyasanın işleyişi de değişecek..
“Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal”.
Selâm ve dua ile.