Avrupa’nın Hak ve Özgürlük Anlayışı
Ahmet Varol – Yeni Akit
Avrupa’nın Hak ve Özgürlük Anlayışı
Bugün, Kabataş’ta sırf başörtülü olmasından dolayı bir bayana insanın yazmaktan ve konuşmaktan bile çekindiği çirkin muamelelerde bulunan iğrenç zihniyete arka çıkan, onlara destek veren Avrupa daha yakın zamanda Türkiye’de başörtülü olmalarından dolayı mağdur edilen genç kızlarımızı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduklarında geri çevirmişti.
Başörtülü olmaları sebebiyle öğrenim haklarından mahrum edilen üniversiteli kızlarımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduklarında güya insan haklarının gözcülüğünü ve bekçiliğini yapan bu mahkeme devletin böyle bir yasak koyma hakkının olduğuna hükmetmişti. Oysa o kızlarımız kimsenin arabasını yakmamış, dükkanını yağmalamamış, camını taşlamamış, kendileri gibi düşünmediklerinden dolayı okul arkadaşlarını rencide edecek en ufak bir hareket yapmamışlardı. Sadece “biz inancımızın gereğini yerine getirerek öğrenim haklarımızı kullanmak istiyoruz” diyerek haklarını aramışlardı. Ama Avrupa’ya hâkim zihniyet onları değil, “ya inancını ya da okulu seçeceksin; laik devletin okullarına girerken inancını veya onun yüklediği sorumlulukları kapının arkasında bırakmak zorundasın” diyen baskıcı, totaliter zihniyeti haklı çıkarmıştı.
Avrupa’ya yön veren kafa yapısı dünden bugüne değişti mi? Onları huzursuz eden de zaten dün inançlarının gereğini yerine getirerek öğrenim haklarını kullanmaktan yoksun bırakılan kızlarımızın bugün birtakım sıkıntılarla birlikte de olsa kullanabiliyor olmalarıdır. Yani onları asıl rahatsız eden, özgürlüklerin ve hakların kısıtlanması değil özgürlüklerden ve haklardan, inançlarının gereğini yerine getirmek isteyenlere de pay düşmesidir.
Perde arkasında Avrupa’nın da yer aldığı kirli oyunlarla ortalığı karıştırmak için uzaktan kumanda edilen unsurları rahatsız eden de budur. Gezi Parkı’ndaki ağaçlar oyunun sadece bir kılıfı. Yanlarından başörtülü bir bayanın geçtiğini gördüklerinde adeta öcü görmüş gibi üzerine saldırmaları da kendilerini asıl rahatsız edenin ne olduğunu gözler önüne sermiyor mu? Onlar bu başörtülü hanımların sadece öğrenim hakkından, çalışma hakkından değil yaşama hakkından da mahrum edilmelerini istiyorlar. “Bu ülke bizim, siz buralardan defolun!” diye slogan atmaları da bunu göstermiyor mu?
Dün İnsan Hakları Mahkemesi’nin kapısını başörtülü kızlarımızın yüzüne kapatan Avrupa, bugün başörtülü anneyi tekme tokat yerlere savuran, üstünü başını iğrenç bir şekilde kirleten, altı aylık bebeğini ormanın vahşi canavarları gibi tırmalayan ve bundan haz alan zihniyete arka çıkabiliyor. Bu da onun sadece hak ve özgürlükten değil medeniyetten de ne anladığını ortaya koymuştur.
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’de son dönemde yaşanan olaylardaki tavrı tamamen stratejik hesaplara dayanıyor. İleri sürdükleri gerekçeler ise gerçek yüzlerini kapatmada kullandıkları maskelerdir.
Sürekli din özgürlüğünden ve eşitlikten söz eden Avrupa ülkelerinde Müslümanlar din özgürlüğüne ve diğerleri ile eşit haklara sahip değildir. Müslümanlar her şeyden önce İslam’ın resmen tanınmamasından kaynaklanan sıkıntılarla karşı karşıyalar. Pek çok Avrupa ülkesinde Müslümanlar sayıca Yahudilerden ve Hindulardan çok oldukları halde Yahudilik ve Hinduizmi resmen tanıyan bu ülkeler İslam’ı tanımaz.
İslam’ın resmen tanınmaması Avrupalı Müslümanları haklarından yoksun bırakıyor. Örneğin helal et temini için özel kesim yerleri kuramıyor; evlenme, boşanma gibi özel hallerle ilgili uygulamalarını İslam’a göre gerçekleştiremiyorlar. Bu tür zorluklar İslâm’ı resmen tanıyan bazı ülkelerde de yaşanıyor.
Irkçı gruplar zaman zaman Müslümanların camilerine, mescitlerine, kültür merkezlerine vs. saldırılar düzenledikleri halde hükûmetler bu saldırılara karşı tedbir almıyor.
Avrupa’daki basın yayın organları sık sık Müslümanlara karşı yayın kampanyaları yürüterek onları ruhen rencide ediyorlar. Bu tür yayınlarında İslam ve Müslümanlar hakkında çok çirkin ifadeler kullanıyorlar. Sık sık Müslümanlarla alay eden karikatürler yayınlanıyor. Özellikle son yıllarda İslam ülkelerinde İslami uyanışın güçlenmesi üzerine Avrupa’daki yayın organları İslam ve Müslümanlar aleyhindeki yayınlarını artırdılar. Bu yayınlarında Müslümanlar hakkında asılsız ve çok ağır ithamlarda bulunuyorlar.