Kimse Kusura Bakmasın, Bu Pısırıklığın Sonu Vahimdir
Ali Karahasanoğlu – Yeni Akit
Kimse kusura bakmasın, bu pısırıklığın sonu vahimdir
Ahmet Atakan’ın ölümünde aynı şeyler yaşandı..
Hatay Tabip Odası Başkanı Selim Matkap çıktı..
“Yüksekten düşme bulguları yok” dedi..
Sendika.org’dan bir muhabir çıktı, “Ben ölümden hemen önce yanındaydım. Bir anda oldu. Baktık, yere düşmüş” dedi.
Yani yalancı şahitlik yaptı.
“Damdan düşme falan yok” dedi..
Bir dernek yetkilisi, “Ahmet biraz ilerimizdeydi.. Bir anlığına her şey oldu bitti. Biber gazı kapsülü ile öldü. Ardından da akrep ezdi” dedi..
Sonra kamera kayıtları çıktı.
Doktorun açıklaması da yalan..
Muhabirin dediği de palavra.
Dernek yetkilisinin açıklaması da uydurma..
Bir kurgu..
Bir iftira..
Peki, İçişleri Bakanlığı’nın..
Hatay Valiliği’nin..
Hatay Emniyet Müdürlüğü’nün, bir suç duyurusu..
Bir tazminat davası bilgisi var mı?
Yok.
O zaman, yenisine hazırlanın.
Yenisinde ne olmuş?
Kalp kapakçığı değişen, bu yüzden yasak olmasına rağmen içkiyi-sigarayı bırakmayan Serdar Kadakal, barda iken fenalaşıp ölüyor..
Yine aynı senaryo..
“Üç gündür Kadıköy’de biber gazı sıkılmasından rahatsızdı. Evi de Kadıköy’de.. Biber gazından etkilendiğini söylüyordu.. Dün geceyarısı, polisin göstericileri dağıtmak için sıktığı biber gazından sonra kalp krizi geçirip öldü..”
Hemen ardından, bar görüntüleri ortaya çıktı..
Biber gazı falan yok.
Herkes kendi aleminde..
Güzel güzel eğleniyorlar.
Hem nasıl..
Adam kalp krizi geçirip sandalyeye yığılıyor. Bar sakinlerinden yarım metre ilerisinde olanlar bile, kalp krizi geçirdiğini farketmiyorlar.
Sohbetlerine devam ediyorlar..
Sonra?
Sonra bu beyefendi de ölüyor..
Ardından “Gazla daha kaç can alacaksınız” manşetleri..
Polise “katil” suçlamaları..
“Hesap soracağız” tehditleri..
Polisi temsilen emniyet ne yapıyor?
“Kalp kapakçığı değişen bir vatandaşımızdı. Bardaki kamera kayıtlarında da biber gazı ile ilgili bir sorun olmadığı görülüyor..” şeklinde çekingen bir açıklama..
Yine iftira eden, suçlama yönelten ahlaksızlara yönelik bir suç duyurusu veya dava açıklaması yok..
Onlar da almışlar sazı ellerine..
Yüz kanaldan bağırıyorlar: “7. cinayet..”
Siz istediğiniz kadar, ölümün biber gazı ile ilgisi olmadığını, olay yerinde polisin bulunmadığını anlatın.
Onlar iftirayı 100 kişiye ulaştırıyorlar..
Siz yalanın arka planını, 3 kişiye anlatabiliyorsunuz.
97 kişi, “Vay canına.. Polis yine bir kişiyi daha öldürmüş” diyor..
Oysa bu ölümlerin ilkinde, ne biber gazı vardı..
Ne de polis..
Otobanı kapatan Gezi’cilerden birisi, hızla gelen bir jipin barikatta duramayıp takla atması sonrasında, bir anlamda kendi kusuru ile vefat etmişti..
“Trafik kazası” diyemeyeceğim.
Çünkü otobana barikat kurup, orda beklerseniz, bunun adı trafik kazası değil, intihar olur..
Bununla başlamıştı ölümler..
Çaktırmadan çaktırmadan..
Bakın ne hale geldi..
Kimse “Kardeşim, barikat kuran sizin adamınız. Hızla gelip, fren yapamayıp takla atan ve göstericiyi öldüren sivil kendi halinde bir şoför.. Polis ortada yok. Biber gazı ortada yok. Nerden çıktı, bu ölümü polise mal etmek? Nerden çıktı bu ölümü, biber gazına bağlamak” demiyor..
Ve kirli propaganda sürüyor..
Sanki bu ülkede, yalan söyleme hürriyeti varmış gibi.
Bu ülkede, “iftira atmak” suç değilmiş gibi..
Değil polise, devletin emniyet kuvvetlerine..
Komşunuza “Şurdaki parayı çaldı” deseniz.. “Ölen adamın katili komşumuz Avni deseniz..”
İftira suçundan yargılanırsınız..
Ama sağolsun valilerimiz. Emniyet müdürlerimiz..
Bugüne kadar atılan iftiraların bir tanesine, suç duyurusunda bulunmadılar. Bir tanesine, manevi tazminat talepli dava açmadılar..
Bunun sonu nereye varır?
Korkarım ki, dağın tepesinde küçük bir rüzgarın kıpırdattığı kar tanesinin, yuvarlanarak gelmesindeki gibi.. Kimi kendiliğinden. Kimi trafik kazasında. Kimi damdan düşüp öleni istismar ederek.. Sonunda ülkeyi anarşizme teslim edip..
“Ah bir darbe olsa da, insanların ölümün önleyebilsek” noktasına getirirler..
Allah, o müfterilere fırsat vermesin.
Emniyet müdürlerine, valilere de birazcık basiret nasip etsin!