Kürtajın Hükmü

Bilindiği üzere Kur’an ve Sünnette yaratılış mucizesine aşamalarıyla işaret edilmiştir;

”Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.” (Müminun 23/14)

” Her birinizin yaratılması anasının karnında kırk günde toparlanır, sonra orada, aynı süre kadar alâka (katılaşmış kan veya asılan nesne) olur, sonra aynı süre kadar mudğa (bir çiğnemlik et) olur. Sonra melek gönderilir, ona ruhu üfler ve kendisine dört sözlük emir verilir: Rızkı, eceli, ameli (yapıp edecekleri) ve ebedî hayattaki durumu; şakî/cehennemlik mi, Said/cennetlik mi olacağı yazdırılır…” (Buhârî, Bed’ul-halk, 6; Müslim, Kader, 1-5)

Bu ayet ve hadislerde bizim bildiğimiz, bilmediğimiz nice hikmetlere işaretler vardır elbette. Ancak bunlardan, 120 gün öncesinde kürtajın serbest olduğu hükmü çıkarılamaz. İslam âlimleri, annenin hayati tehlikesi olması vb şer’i mazeretler sebebiyle kürtajın cevazında ittifak ettikleri gibi, mazeret yokken kürtaj yapmanın veya yaptırmanın haramlığı konusunda da aşağı yukarı ittifak halindedirler. Bu her iki durumda da 120 gün öncesi ve sonrası arasında fark yoktur. Belki 120 gün sınırı, kürtajın cinayet sayılıp sayılmaması açısından değerlendirilebilir. Yani 120 sonrası kürtaj şer’an (İslam hukuku bakımından) tartışmalı da olsa, dinen (Allah (cc) katında vebal bakımından) tam bir cinayettir. Öncesinde ise aşama aşama derecesi düşen bir cinayet. İmamı Gazalinin de işaret ettiği gibi.

Selef âlimlerinin ilimi ve özellikle fıkhi dehalarını tartışmak haddimiz değil. Onların cümlesine ümmet medyun ve minnettardır. Selefe bakışımız asla Kur’an ve Sünneti heva ve heveslerine uyarlamaya çalışan günümüz modernist ve reformistleri gibi olamaz. Ancak şurası da kabul edilmelidir ki, teknolojik gelişmelerle alakalı bazı konularda kimi fıkhi konuların güncellenmesine ihtiyaç vardır. Örneğin sigaraya “ahkam-ı hamse”nin / beş temel hükmün (farz, vacip, mübah, haram ve mekruh) uygulanabileceğini öngören alimler, bu günün tıbbi gelişmelerine şahit olsalardı, günümüz alimlerin verdikleri haram hükmünden başka bir hüküm vermezlerdi. (Allahu c.c. e’alem)

Aynı durum kürtaj konusunda da geçerlidir. 120 günden önce kürtaj yaptırmak mekruhtur veya caizdir gibi kimi kadim içtihatların da güncellenme ihtiyacı vardır. Kaldı ki İmamı Gazali (rh.a) gibi nice alimler ta o günlerde bile konuya son noktayı koymuşlardır.

“Genel olarak İslâm ilimlerinde ve özel olarak da fıkıh ilminde uzman olan İmamı Gazâlî, İhyâu-ulûmi’d-din isimli eserinde azil (hamileliği engellemek için dışarı boşalma) konusunu işlerken cenînin imhâsı konusuna da temas etmiş ve şu önemli açıklamayı yapmıştır: “Azil, cenini öldürmeye (ichâz/kürtaj) veya doğmuş kız çocuğunu toprağa gömerek katletmeye (ve’d) benzemez; çünkü -azilden farklı olarak- bu ikisi, (kürtaj ve ve’d) olacağı değil, olmuşu (hâsılı) imha etmektir. Bu olmuşun (ceninin) çeşitli aşamaları vardır. Varlığının ilk aşaması, erkek menisinin (spermin) rahme girerek kadının suyu ile karışması ve hayat için müsait hale gelmesidir. Bunu bozmak ve imha etmek cinayettir. Sonra katılaşıp et parçası haline gelirse bunu imha etme cinayeti daha büyük olur. Ruh üflenip insan olarak yaratma ve şekillendirme tamamlanınca cinayet daha da büyür. Cinayetin en büyük olanı ise ceninin canlı olarak ana rahminden ayrılıp çıkmasından sonra onu öldürmektir…” (İhya ve şerhi İthaf, V/ 380. Hayrettin Karaman sitesinden özetle)

Diyanetin sitesinde de özetle benzeri bir bakış açısı var:   

“İnsan hayatının korunması, İslâm dininin beş temel ilke ve amacından biri olduğu gibi insanın en şerefli varlık olduğu, insanın saygınlığı ve dokunulmazlığı da İslâm’ın ısrarla üzerinde durduğu ana fikirlerden biridir. İnsanın yaşama hakkı, erkek spermi ile kadın yumurtasının birleştiği ve döllenmenin başladığı andan itibaren Allah tarafından verilmiş temel bir hak olup artık bu safhadan itibaren anne baba da dahil hiçbir kimsenin bu hakka müdahale etmesine izin verilmemiştir. Çünkü cenin yaşama hakkını anne babasından değil, doğrudan yaratandan alır. Anne babanın başlangıçta çocuk sahibi olup olmamakta iradeleri ve seçme hakları varsa da, gebeliği önleyici tedbir ve yöntemleri kullanmalarına dinen izin verilmişse de, artık gebelik teşekkül ettikten sonra doğacak çocuğun hayatına son verme hakları yoktur.

Sonuç olarak:

Rızık korkusuyla kürtaj yapılamaz. Çünkü rızık Allah (cc) ın garantisindedir. “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz besliyoruz. Onları öldürmek büyük günahtır.” (İsrâ, 17/31, En’âm, 6/151).

Sakatlık ihtimalinden dolayı kürtaj yapılamaz. Nice tıbbi tahminler yanlış çıkabilmektedir. Ayrıca Allah (cc) anne babayı imtihan etmek, tüm sağlam insanlara nimetlerini ve o nimetlere karşılık şükrün gereğini hatırlatmak vb nice hikmetlere binaen kimi insanları engelli yaratmayı irade etmişse bunda nice ders ve ibretler vardır. Allah (cc) bilir, biz bilmeyiz…

Annenin çalışma mazeretinden dolayı kürtaj yapılamaz. Zira İslam’da bir mazeret olmadıkça annenin çalışması değil, çalışmaması esastır. Kadının çocuklarına annelik, eşine de zevcelik hakkını verebilmesi için nafaka sorumluluğu erkeğe yüklenmiştir. Evinde çocuklarına bakıp eğiten ve onları terbiye eden bir anne aslında geleceğin toplumunu inşa etmektedir. Bu illet ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur…

Hele hele doğum zahmetine katlanmamak için veya yeterince çocuğumuz var, sonra çoğalırlarsa gezemez, tozamaz, zevklerimizi yeterince yaşayamayız diyerek kürtaj yaptırmayı, hatta nüfus planlaması yapmayı anlamak mümkün değil… Selam ve dua…

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir