
Ali Karahasanoğlu – Yeni Akit
Monşer, kendi mi direnecek garibanları mı öne atacak?
AİHM’de, yüzlerce PKK’lının davasında, sürekli Türkiye aleyhine, teröristler lehine karar veren bir monşerimiz var.
Yüzlerce terörist lehine karar verdi ama..
Numunelik de olsa, ne bir tane YAŞ’zede subay için..
Ne de bir tane başörtülü üniversite öğrencisi için, eli “İnsan haklarına aykırıdır” yönünde oy kullanmaya kalkmadı..
Tam aksine, AİHM’deki oylamalarda, “Başörtü yasağı, olmalıdır” görüşünü savundu..
Bu monşer, şimdi kalkmış Fazıl Say’ın avukatlığını yapıyor.
Yaparken de, “boyundan büyük laflar” etmeye kalkıyor.
Ne imiş?
Bazı durumlarda, “Direnme hakkının kullanılması kaçınılmaz olabilir” imiş!
Dinozora bakın siz..
Yaşına başına bakmıyor..
Gençleri tahrik ediyor..
Kendisi direnecek değil ya..
Garibanların çocuklarını atıyor, ateşe..
Gerekçesi de çok hoş!
“Seçimle iktidarın değiştirilmesi yolunun açık olması, demokrasi açısından yeterli olmayabilir” imiş!
Eee ne yapalım o zaman?
Direnelim..
Nasıl direneceğiz?
Öyle ustalıkla yapıyor ki teklifini..
Bir savcı dava açsa, diyecek ki: “Ben yazımda, ‘Direnme hakkının kullanılmasında mutlaka şiddete başvurulması gerekmez’ demiştim. Dolayısı ile, ‘direnme hakkı’ndan kastım, şiddet eylemi değil.”
Monşere bir hatırlatma yapayım..
Şimdi avukatlığını yaptığı Fazıl Say da aynı mavalları okumuştu..
Ama fayda etmedi..
Milletvekilliği dokunulmazlığına güveniyorsa, onun da şurda bir yılı kaldı..
Ardından bu kışkırtmalarının hesabını vereceğini bilmeli..
Hatta benim AK Parti grubuna bir önerim var.
Madem TBMM’deki bu adam, seçimlerin yeterli olmadığını ileri sürüyor… Seçimle oturduğu koltuğu istismar ederek, o koltuğun dokunulmazlığının arkasına saklanarak gariban çocukları öne çıkartarak “direnme hakkı”ndan bahsederek, halkı birbirine kırdırmaya kalkışıyor..
İlk savcı fezlekesinde, kaldırsınlar bu adamın dokunulmazlığını..
Görsün monşer, ne demekmiş “halkı kışkırtmak”!
Bazı arkadaşlar diyecekler ki: “Ama adamcağız, ‘Direnme hakkı, mutlaka şiddet değildir’ diyor ya..”
Evet, öyle diyor ama..
Şiddet dışında nasıl direnme hakkının kullanılacağına bir tanecik de olsa örnek de veremiyor.
Plan şu: “Direnme hakkı” adı altında, halk tahrik olsun.
Garibanların çocukları, anarşik bir ortama sebebiyet versin..
Vursun, vurulsun..
İşin sonunda yargının monşerden hesap sormasına gelinince..
“Ama ben, ‘Şiddete başvurun’ demedim ki!” diyecek..
Aklı sıra, bu savunma ile, kendini sıyıracak.. Oysa monşerin ne demek istediğini, 1961 Anayasası’nın başlangıcındaki ifadelerden de kestirebiliriz.
Ne deniyor, monşerin akıl hocalarının kaleme aldığı 1961 Anayasası’nın başlangıç metninde?
Şöyle deniyor: “Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimini yapan Türk Milleti…”
Bunu mu kastediyor acaba, monşerimiz?
Askeri mi kışkırtıyor?
1960 darbesinin benzerini mi istiyor?
Açık açık söyle, monşer!
Gariban çocuklar üzerinden, oynama oyununu!.
Bakın şuna da varım..
Gerçekten, bazı pasif hareketlerle, direnme hakkını kullanmak mümkündür.
Mesela, “vergi vermeyerek”, direnme hakkı kullanılabilinir..
Gerçekten, “vergi vermeme”de şiddet yok..
Ama bunu da uygulamaya, monşer başlasın..
Kimbilir portföyünde, ne taşınmazları vardır..
Nerelerden, ne gelirleri vardır..
Vermesin gelir vergisini.. Vermesin emlak vergisini..
Ve açıklasın, “Ben direnme hakkımı kullanıyorum. Vergi ödemiyorum” diye..
Söylesin de, gerçekten garibanların çocukları üzerinden, oyun oynamadığına ikna olayım..
Aksi takdirde..
Sergilediği tavır, çok çirkin ve ahlaksızca bir tezgahtır..
Ve o tezgahın, kimseye faydası yoktur..
Monşere de.. Partisine de.. Benzer kafadaki adamlarına da..