Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak – Yeni Akit

Nöronik İletişim ve Bilişim

 

2023’ü planlıyoruz da, bana kalırsa 2030’da çok farklı bir dünya ile karşılaşacak çocuklarımız.
 
Bugün kullanmaya başladığımız Bulut teknolojisi daha bebeklik aşamasında.. Bulut daha da gelişecek.. Avatarlar dünyası ile tanışacağız. IBM’in bir projesi olan Watson artık karar verme süreçlerimizde hep yanımızda olacak. Atacman büyüdü artık. Google yaşlandı! Mr. Encarte’nin MSN mahallesi bile tarih oldu! Microsoft da değişecek bu süreçte. Midori ile bilgiye erişim, her zaman, her yerden mümkün hale gelecek.
Bu süreçte bu teknolojinin insan sağlığı üzerindeki etkisi ve cyber güvenlik daha çok konuşulacak. Bu süreç din algısını, birey toplum, toplum iktidar ilişkisini, üretim-tüketim ilişkilerini radikal olarak etkileyecek..
 
Bulut sonrası teknoloji şimdiden belli. Yeni teknolojinin adı Glass.. ne klavye, ne ekran, ne HD.. USB Memoriyi de unutun.. Bugünki gazete, dergi, kitap, radyo, televizyonu, masa üstü telefonu, telsiz telefon, cep telefonunu unutun.. e-devlet, e-belediye yok, e-demokrasi ile tanışacaksınız..
 
Seçim ve referanduma gerek var mı bilmiyorum. Kimse sormadan siz tercihlerinizi işaretleyeceğiniz için, kamu otoritesi talep eğrisini her an izleyebilecek zaten…
OGS, KGS, geçin bunları.. Zaten ölü doğdu bu projeler, bizde kamu desteği ile suni olarak yaşatılıyor.. ID kart’a da gerek kalmayacak. Sizin gözünüz, yüzünüz size tanımaya yeter.. Kredi kartına, kimliğe, pasaporta, ehliyete gerek yok..
Trafikte gizlice kural ihlali ne mümkün. Kaçak olmayak..
 
Hoşunuza gitmese, hatta can sıkıcı bulsanız da “Büyük gözaltı” her yerde ve her zaman peşinizde olacak!. Uydudan gözleneceksiniz, sensörlerle izleneceksiniz, kameralar hep ensenizde olacak..
 
Geçen gün yeğenim Çin’den döndü.. Belli noktalardan geçen herkesin sadece fotoğrafı çekilmiyor, her hareket kayda alınıyor. Yakında Türkiye’de de güvenlik kameraları her noktayı görür hale gelecek..
 
Geleceğin dünyasını mühendisler şekillendiriyor sanki. Elektronikçiler ve genetikçiler bir birinden habersiz yeni bir dünya inşa ediyorlar. Ama sonuçta ipek böceği gibi, kendi ördükleri kozanın içine hapsolup kalacaklar sanki.
 
Bu sürece hazırlık mı yapmak gerek, yoksa dur mu demek gerek. “Dur” diyerek durdurabilir misiniz? Peki sadece korkmak, şüphe duymak bize ne kazandırır?..
Ya da bu teknolojiyi doğru kullanma, zararlarından korunma mümkün değil mi?
Ya da şu sorunun cevabını bilen biri var mı: Bu gidiş nereye!
 
Bilişim piyasası Bulut’u satın aldı. Şimdi birileri bu piyasaya mal ve hizmet üretiyor.. Glass ise test edildi ve onaylandı.. Daha hızlı ve daha ucuz.. Gözünüze taktığınız bir gözlük yeterli olacak. Sözü anlayacak, imajı tanıyacak, ürünün barkotuna baktığınızda onu yeme, bunu alma diyecek. Vücut ısınızı, nabzınızı doktorunuza anında rapor edip, size öneride bulunacak.. Başka bir şehirdeki bir yakınınız ya da çalışanınızla, sanki her an beraber gibi konuşup haberleşebileceksiniz..
 
Google’ın akıllı gözlüğü, Glass teknolojisinin ilk ürünü olarak şimdiden piyasaya arza hazır.. Projenin mucidi Profesör Babak Parviz düşündüğü lenslerle insanların telefon ya da bilgisayarlara ihtiyaçları kalmayacağını söylüyor.. Bu aşamada sorulacak soru şu: Biz teknolojinin biyonik protezi miyiz, yoksa teknoloji bizim protezimiz mi?
Türkiye’de durum, çok içaçıcı değil, hemen bunu söyleyeyim. Hâlâ bir milli data merkezimiz yok. Hızla HW, SF ve bilgi çöplüğüne dönüyoruz. Zaten Milli Bilgi Bankası olmadan Cyber güvenlik çabalarının sonuç vermesi çok da mümkün değil.. Biz iyi bir pazarız o kadar.. Oysa potansiyel olarak çok iyi bir noktadayız. Türkiye hâlâ Teknopark seviyesinde emekliyor bu alanda..
 
Yokuşaşağı koşar gibi gitmeye çalışıyoruz ama, ayaklarımızda mevzuat prangası var. Hani başbakanın şikayet ettiği “oligarşik bürokrasi” de ayrı bir baş belası!. Mevzuat teknolojinin çok gerisinde..
 
Geçen gün bir haber vardı: Japon bilim insanları, düşüncenin beyin içinde nasıl oluştuğunu görüntülemeyi başarmış. Bir önceki gün bir başka haber, beyinde oluşan düşünceler, elektronik sensörler tarafından algılanarak flu bir görüntü şeklinde çıktıya gönderilebilmiş..
 
Nöronik öncesi – Nöronik sonrası, MÖ-MS gibi bir şey olacak sanırım..
 
Bir Japon bilim adamı, Zebra balığı üzerindeki çalışmada, önüne bir yem atılan balığın beyninin bir bölgesine iletilmesini ve ardından da bu bilginin irdelenmesiyle geçen süreç yer alıyor. Kawakami önderliğindeki ekip, ileride beyinde nasıl düşünce oluştuğunu tamamen keşfetmeyi amaçlıyor.
 
Projenin ilk aşamasında beyindeki noron aktivitesinin dışarıdan algılanması, ikinci aşamasında ise, bu geliş kaynakları kullanılarak, beyne imaj, ses ve bilgi aktarılması ele alınacak..
 
Yeni bir dünya kuruluyor. Peki biz bu süreçte neredeyiz? Bu süreci destekleyip desteklememek tek başına bir şey ifade etmiyor.. Sonuç bir veri olarak önümüzde.. Karar sizin! Selâm ve dua ile..
 
NOT: Ajandamı kaybettim.. Bugünden sonraki toplantı randevusu verdiğim kişi ve kuruluşlar lütfen randevularını yenileyebilirlerse çok iyi olur..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir