Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak – Yeni Akit

Sendikacılık üzerine

 

Bana sorarsanız Türkiye’de doğru düzgün bir sendikacılık yok.. Ne işçi, ne işveren ne de memur sendikaları olması gerektiği gibi değil.. Dünyada 3. kuşak sendikacılık konuşulurken, biz hâlâ 1. kuşak sendikacılığa çakıldık kaldık.

Komünizm ile birlikte sınıf sendikacılığı çöktü. Kapitalizm ile birlikte ücret sendikacılığı da çöküyor.. Kimi ideolojik anlamda bir sendikacılık yapıyor, işçi sınıfının hakkını savunmak iddiasından çok anti kapitalizm üzerinden bir yere varmaya çalışıyor. Kimi ise politik bir duruş sergiliyor..

Son günlerde polislerin sendikalaşma çabası var.. Ben bütün olumsuzluklarına rağmen sendikacılığı destekliyorum.. Sui missal missal olmaz.. Emeğin de sermayenin de örgütlü olmasını savunuyorum.. İlkesel bir duruş bu.

Eğer sendikacılığa karşı olacak olsaydım, en çok Diyanet sendikacılığına karşı olurdum..

Ama örgütlü toplum adına oda ve sendikaları destekliyorum.

Polisler devlet memuru. Ayrıca devletin koruyucu kalkanı gibi bir roller var.. Emniyetin bir de istihbarat boyutu var. Aynı zamanda güvenlikle ilgili silahlı bir güç. Bu işin ucu MİT’e de uzanır, TSK’ya da. Onun için hassas bir konu..

Bana sorarsanız Asker de İstihbarat örgütleri çalışanları da, korucular da, pekala sendikalaşabilir..

Kamu otoritelerinin endişelerini de anlıyorum. Eski POL-DER, POL-BİR uygulaması ortada.. Onun için sütten ağzı yananların, yoğurdu üfleyerek yemek isteyeceklerini biliyorum.

Bütün bunlara rağmen sendikalaşmaya evet!

AB müktesebatı çerçevesinde engelleme çabalarının sonuç alması mümkün olmadığı gibi, bu çaba içinde olanları da Türkiye’yi de zor durumda bırakırlar.

Memur sendikaları da yasa ile değil, uluslararası sözleşmeden kaynaklanan haklar çerçevesinde örgütlendi. Yasa arkadan geldi..

Eğer, bu konu istismara açık olmasından kaynaklanan bir kaygı ise, eski tecrübeler ışığında, hukuki çerçevede bir düzenleme mümkün.. Yok eğer polis fazla mesai hakkı isteyecek, şu işe karışacak, bu işe karışacak deniyorsa, sendika kurulsun ya da kurulmasın zaten bazı haksızlıkların ortadan kaldırılması gerekir..

Sendika eğer doğru örgütlenir ve çalıştırılırsa bu kurum için de yönetenler ve çalışanlar için de dengeleyici ve düzenleyici bir rol oynar.

Mesela polis teşkilatının zaten yeniden düzenlenmesi gerek.. Bu anlamda sendika bir ar-ge merkezi gibi de çalışabilir.. Demokratikleşme sürecinde, yerel yönetimler ve TSK’nın yapısı, istihbaratın yapısı yeniden düzenlenirken bu konu ayrı bir önem taşıyor..

Trafik, çocuk, turizm, asayiş polisinin merkezi hükümetle ne alakası var mesela.. Bunlar yerel yönetime devredilebilir.. Jandarma yeniden yapılandırılırken, korucu sistemi ve sınır polisi ya da askeri polis uygulamasına geçilirken bu çatı altında çalışanların sürece etkin ve aktif katılımlarının sağlanması açısından sendikalaşma şart..

Uygarlıklar korku ile değil, umutla kurulur. Bana kalırsa bu konuda da, tamam, havf ile reca arasında bir yerde duralım ama, umutlarımız korkularımızdan önde olsun..

Biz artık kendimizden ibaret bir ülke değiliz.. Bölgenin model ülkelerinden biriyiz.. Onlara güzel örnekler olmamız gerek.. Eğer katılımcılıktan, çoğulculuktan, şeffaflıktan söz ediyorsanız, eğer yönetişimden söz ediyorsanız buna mecbursunuz..

Demokrasiye geçerken, örgütlü toplum şart.. Bugünki sendikacılık çok sağlıklı değil.

Mesela kooperatifçilik çok önemli, ama Türkiye’deki uygulamalar çok kötü. Kooperatifçilikten vazgeçiyor muyuz!

Bana göre tüm kamu kurumlarında kooperatifler olmalı..

Oda ve Birliklerde doğru projeler ama, doğru şekilde kullanılmıyor. Bunun önündeki en büyük sorun da yasalar, mevzuat ve bürokrasi. Yanlış bir yapı sözkonusu.. Bunların da değişmesi gerek..

STK’lar ve DTÖ’ler gün gelecek, yasama, yürütme ve yargıya akredite olacaklar.. Bu insanların sadece biyonik robot gibi kullanılmaları değil, beyinlerinden, umutlarından, fikirlerinden daha fazla yararlanabilmesi, meslek haysiyetinin korunması ve geliştirilmesi için bunlardan daha fazla istifade edilmesi gerekiyor.

İdeoloji, politika ve ücret için pazarlıktan ibaret bir sendikacılık anlayışı, bu misyona verilecek en büyük zarardır bana kalırsa. Sendikalaşmayı engellemek de, sendikacılığı bir çatışma anlayışının ürünü olarak görmek de aynı derecede yanlış bir davranış olacaktır.. Emeğin kalitesinden, verimliliğinden, katma değerinden, inivasyondan, üyelerinin refah ve mutluluğu, kendini gerçekleştirme ve geliştirme, biyolojik, fikri ve ruhi anlamda kendini tatmin etmesinden söz etmeyen bir sendikacılık bir illüzyondan başka bir şey olmayacaktır..

Sendikalaşmayı engellemeye yönelik çaba, doğru bir sendikacılık için gösterilse, bundan herkes daha kârlı çıkacaktır diye düşünüyorum. Benden söylemesi. Selâm ve dua ile..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir