Sevgililer Günü (mü)?

Sevgililer günü (mü)?
Her yıl 14 Şubat, sevgililer günü olarak kutlanıyor. Batı icadı bu kutlamalar ilk bakışta masumane hatta iyi niyetle icat edilmiş zannedilebilir. Dünya kadınlar günü, anneler günü, babalar günü, öğretmenler günü, engelliler günü, yaşlılar günü, çocukların doğum yıldönümleri, eşlerin karşılıklı doğum ve evlenme yıldönümleri, anne-babaların doğum ve ölüm yıldönümleri vs… yani yılın epeyce bir kısmı bu kutlamalarla geçiyor.
Bu günleri icat edenlerin gayeleri, iyilik, erdem ve fazilet değil. Bunların hedefleri şöyle özetlenebilir.
* Bu hakları bir günle sınırlandırmak. Annelerin, babaların, öğretmenlerin, yaşlıların, engellilerin vs. sınıfların hukuku bir günle sınırlandırılamaz. Aksine var olan tüm haklar 365 gün 24 saat kesintisiz geçerlidir.
* İnsanlığı tüketim çılgınlığına sürüklemek… Halkların cebinden her defasında trilyonlar aşırmak. Dilerseniz hesaplayın. Örneğin sadece sevgililer gününü dünyada iki milyar insanın kutladığını ortalama 50 dolarlık birer hediye aldıklarını düşünelim… diğer günleri de ekleyelim. Her yıl genel olarak fakir halkların cebinden ne servetler devşirildiğini görün.
* Özellikle sevgililer günü vb günlerde ek olarak edep, haya, ar, namus gibi değerlerin yok edilmesi de cabası.
“Ayının sevmesi gibi sevmek” diye bir deyim vardır. Şu an dünyada kadın adına kurulan bir çok kurum ve kurulun yaptıkları da böyle bir şey. Kadın hakları diye diye kadının anasını ağlatıyorlar. Özgürlük ve kadın erkek eşitliği adına yapılanlar da genelde aynı kapıya çıkıyor. “Evin reisi kadın ve erkek beraberdir” “kadın, evlilik sonrası edinilen mal birikimine ortaktır” “dul kadına maaş” vb. yasalar aile içine konulmuş dinamitler olup gümbürtüleri ilerde daha net görülecektir.
Bir müessesede iki idareci, bir orduda iki komutan, bir devlette iki başkan olursa, bu kurumlar çökerler. Dolayısıyla bir ailede de iki reis olursa aile çöker ve dağılır. Varlıklı bir ailedeki kadının eşini terk etmeye cesareti daha da pekişecektir. Nede olsa ayrıldıklarında malın yarısına sahip olacaktır. O halde neden eşinin kahrını çeksin ki. Hele birde Allah (cc) korkusu ve ahiret bilinci yoksa; yeni bir deneyim yaşma rüzgarına kapılabilir veya istediğiyle beraber olma modasına uyanlar kervanına rahatlıkla katılabilir. Maazallah.
Son zamanlarda birçok kimse tarafından kabul edilen ve kadınlar için söylenen “kendi kendine yetme” “kendi ayakları üzerinde durma” gibi deyimler de kadını kendi eşine karşı isyana sürüklüyor. Kadın gün oluyor eşine; “sen sensin ben benim” diyerek yollarını ayırmayı göze alabilmektedir.
Bu vb. sebeplerle dağılan ailelerde yine en büyük zararı kadın görmektedir. Kadın, yüreğinde ki anne şefkati sebebiyle çoğunlukla çocuklarını kendisi üstlenmekte. Ancak baba disiplininden mahrum büyüyen çocuklar, kendi ayakları üzerine basacak yaşa gelince anne falan tanımamaktadırlar. Dolayısıyla evladı için saçını süpürge eden anneler evlatlarına kölelik/hizmetçilik yapamaz duruma gelince eski bir eşya gibi atılıvermektedirler. Sahipsiz kalan çocuklar da doğal olarak sokak çocuğu durumuna düşmektedirler.
Kadın toplumun anası, öğretmeni, ustası, hocası, bakıcısı ve muhafızıdır. Kadın erkek her fert bir kadının eseridir. Sadece her başarılı bir erkeğin değil kadın-erkek tüm bireylerin arkasında tabii olarak bir kadın vardır. Yani hangi toplum olursa olsun sonuçta kadının eliyle işlenip şekillenmektedir.
Ancak kadının tüm bu fazilet ve erdemleri taşıyıp nesillere aktarması, Allah (cc) ın kendisi için çizdiği sınırlar dâhilinde hareketiyle mümkündür.
İşte bu sebeple kadın önemlidir ve hayatı, “mide ve uçkurdan” başka bir tabirle “yatak odası, mutfak ve wc arasında gidip gelmek” ten ibaret kabul eden embesillere bırakılmamalıdır. Zina tartışmaları sırasında; “beden benimdir istediğim gibi kullanırım” pankartı açan bazı zavallı kadın müsveddelerine rağmen bırakılmamalıdır.
Bilindiği üzere şu an yaşamakta olduğumuz sosyal problemlerin hemen hepsinin temelinde ahlaki yozlaşma vardır. Ahlaki yozlaşmanın da merkezinde kadın vardır. Daha doğrusu değişik zaafları nedeniyle bu konuda alet olarak, en çok kadın kullanılmaktadır.
Ey kadınlar!.. Çağdaş, laik, ilerici, özgürlükçü olduğunu söyleyen çok yüzlü hokkabazların bu tuzaklarına düşmeyin. Bunların özgürlük, eşitlik vs yaldızlı demeçlerinin batı âleminde kadını ne hale getirdiğini iyi görün. Bu gün batıda kadın; bir “cinsel obje” hatta bir seks kölesine dönüştürülmüştür. İnsan robot halini almıştır.
İslam öncesinde kadın alınıp satılan bir eşyadan daha değersizdi, kız çocukları aşağılık kabul edilerek diri toprağa gömülüyordu. Bu durum batıda 2-3 asır öncesine kadar aynı cahiliye zamanındaki gibi devam ediyordu. Batıda kadının insan muamelesi görmesinin üzerinden kaç yıl geçti ki? Halbuki İslam, çağdaş cahiliyenin “karanlık dönemler” diye lanse ettiği 1436 yıl öncesinden kadını baş tacı yapmıştır. “cennet annelerin ayakları altındadır” ne demek?
Kur’an ve sünnetteki yüzlerce nas’tan şu birkaç örneği değerlendirin.
“Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helâl değildir. Açık bir hayâsızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur.” (Nisa 4/19)
“Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.”(Müslim, Riyazus salihin H no=277)
“Mü’minlerin îmân bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanlardır.”(Ebu Davud, Tirmizi, Riyazus salihin H no=280)