Annesi de Babası da MİT’çi Arslan’ın Yeri Ulusal Kanal’dır
Ali Karahasanoğlu – Yeni Akit
Annesi de babası da MİT’çi Arslan’ın yeri Ulusal Kanal’dır
Hep tekrarladığımız bir gerçek var.
Medyada kendi kabiliyetleri ile değil, bulundukları yayın organının geçmişten gelen reytingi ile iş bitirmek isteyen gazetecilerin tahakkümü sürüyor..
Bakıyorsunuz, yasaktan başka bir şey bilmiyorlar..
Bakıyorsunuz, bir gün KCK’ya, bir gün MHP’ye göz kırpıyorlar..
Tutarlılık yok.
Dürüstlük yok..
İlke yok..
Ama “küçük dağları ben yarattım” edası ile, etrafta hava atıyorlar..
Arkalarında ses çıkaran borazanları da çok olunca..
Bir kısır döngüyü; göstere göstere sürdürüyorlar.
Son örneğimiz Ayşenur Arslan..
CNN’de geçtiğimiz yıl, tek yönlü atışlar yapıyordu..
Dindar insanlara hakaretin bini bir para..
Stüdyoya aldığı konukların tamamına yakını laikçi..
“Abdurrahman Dilipak’ı ekrana çıkartmam” diyor, bununla övünüyordu..
Yani gazetecilik değil, militanlık yaptığını, itiraf ediyordu..
Sonunda patronu da daha yeni anlamış.
Patronu da şimdi, onu ekrana çıkartmama kararı almış..
Vay sen misin, Ayşenur Arslan’ın programını sona erdiren..
Oysa patronu ondan insaflı idi..
Onun yaptığı gibi, babasının ekranı imişçesine, “Dilipak’ı ekrana çıkartmam” şeklinde bodoslamadan bir laf etmediği gibi..
Geçen seneki programlarda sergilediği tüm militanlığa rağmen, bu sezon başı, yanına Akif Beki’yi vermekle yetinmiştiler..
100 tane yalan söylerse, bari “10 tanesini düzeltsin” diye..
Ona bile tahammül edemedi Ayşenur Hanım..
Her programda kavga.. “Sen niye beni yalanlıyorsun?” çıkışması..
El altından diğer medya organlarına, kendi lehine haber yaptırmalar..
Sonunda kapının önüne konuldu..
Şimdi adamları, onun nasıl bulunmaz bir gazeteci olduğunu anlatıp, pazarlamasını yapıyorlar.
Bence gereksiz yere yoruluyorlar..
Levent Kırca ağabeyleri, Ulusal Kanal’ın başında değil mi?..
Hemen geçiversin oraya..
Alsınlar Ulusal Kanal’a.. Ayşenur ablaları da, reyting rekorları kırsın..
Fena mı olur yani?
Olmaaaz..
Onlar, hazırlopa konacaklar..
POAŞ’tı.. Hilton’du.. Mukavva fabrikası teşvikleri idi.. Devletten temin edilen imkanlarla kurulan tv kanallarının o sınırsız imkanlarından yararlanarak, yalanlarını çok daha fazla insana ulaştıracaklar..
Kendi imkanları ile tv programcılığı yapmaya kalkarlarsa, onların yalanlarını, kaç kişi seyreder ki..
Sabah akşam her şeyi çarpıtıp, KCK’ya, DHKP-C’ye, PKK’ya bile sahip çıkıp, emniyeti-yargıyı karalayan yayın yaparsanız, sizi kaç kişi seyreder ki?
Onun için, Ulusal Kanal’ı istemezler.
Onun için, Halk TV’nin yaptığı teklifi “Düşüneyim” diyerek geri cevirirler..
Ama bir yandan da “Ayşenur Arslan susturuldu” haberleri yaptırırlar..
Dilipak susturulurken, hiçbirisinin sesi çıkmıyordu ama..
Yargısız infazlar yapılırken, “Akit’i ben gazete olarak görmüyorum” derken, kimseden ses gelmiyordu ama..
Hem babası-hem annesi MİT’çi olan bayana, patronu “Yeter artık” deyince..
Hep birlikte ayağa kalktılar..
Kalktılar da..
Artık oturacakları boş koltuk kalmadı..
İplikleri pazara çıktı..
Gazetecilik değil, tetikçilik yapıyorlardı..
Yanlarına konulan bir farklı sese bile tahammül edemiyorlardı..
“Niye iki kişi ile program yapılıyor” itirazında bulunuyorlardı..
“Tek ses olmak” istiyorlardı..
Hepten silindiler..
Not: İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Süreyya Turan ile, önceki gün telefonda görüştüm. Kendisi, son dönem baro yönetimine girdiğini, İstanbul Barosu yöneticilerinin yagılanmasına gerekçe olan Silivri’deki eylemin gerçekleşmesi sırasında Baro Yönetim Kurulu’nda olmadığını söyledi. Dolayısı ile, Silivri’de açılan davada, sanıklar arasında kendisinin bulunmadığını hatırlattı.
Turan ayrıca, geçtiğimiz Cuma günü baroda yapılan basın toplantısında, mesai saatleri içinde katıldığının doğru olduğunu, ancak o gün çalıştığı kurumdan izin aldığını belirtti.