Bölge Halklarının Tarihi Üzerine
Abdurrahman Dilipak – Yeni Akit
Bölge halklarının tarihi üzerine
Hep diyorum ya, birileri sınırlarımızı, rejimlerimizi, yönetici kadroları belirlemekle kalmadı, dinimizi, hayat tarzımızı, üretim-tüketim ilişkilerimizi de değiştirdi. Tarih algımızı değiştirdi..
Sadece Türklerin değil, Arapların, Yunanlıların, İran, Rus, Çin, Hind halklarının, Avrupalıların, Amerikalıların, Afrikalıların da tarihi değiştirildi.. Biz hepimiz Adem’in çocuklarıyız. Adem de topraktandır..
Allah’a kulluk edelim diye yaratıldık. Geçen yazımda “Oğuzlar MÖ gelmişler Anadolu’ya,” gibi bir ifade var. Oğuz han kendisi 7. YY’da bölgeye gelmiş, 1071’den asırlar önce Oğuzların atalarının bölgeye gelişi, çok daha eskilere dayanıyor. O yazımda Oğuzlar değil, “Oğuzların ataları” olacaktı..
Mezopotamia’ya. Peygamberler vadisi.. Balkanlar ve Kafkaslardan bu vadiye gidiş gelişler çok eskilere dayanıyor. Mısır-Pers uygarlığı, Mekadonların bölgeye gelişi ile bölge çok eskiden beri halkların ve kültürlerin geliş-gidişlerine açık.. Onun için Oğuz han bölgedeki halkları kendi liderliğinde toplayan biri.. Peki Oğuz öncesi ne oluyor?. Bilindiği gibi, Oğuzlar Müslümanlaşmasına rağmen Gök Oğuzlar Hıristiyan kalmışlardır.. Bugün hâlâ bu Hıristiyan Türk topluluğuna Gagavuz Türkleri denir..
Hazar bölgesindeki Hazaralar ise Yahudidir.. Dolayısı ile Mezopotamia havzasındaki nebevi gelenekle çok eskiden beri bu halkın bir ilişkisi olması gerekir. Hac için Kudüs’e gelip-gitmeleri de olmuştur. Dolayısı ile Anadolu coğrafyasının yabancısı olan bir halk değildir bu halk.. “Gök tanrı” anlayışı ile de, çok daha önceden nebevi gelenekten dolaylı bir şekilde etkilenmeleri de mümkün.. Bulgarların, Finlerin de aynı kökten geldiği söylenir mesela.. Çinlilerle beraberliğimiz var, Moğollarla Tatarların yakınlığını bilmeyen yok. Hindlilerle yakınlığımız var.. Bir kolumuz da Kızılderililere kadar uzanır.. Bunun anlamı şu, onların da bir kolu bize uzanır.. Biz insanız, Hz. Adem’in çocuklarıyız..
Arapların atası kabul edilen Hz. İsmail (as) ile, Yahudilerin atası kabul edilen hz. İshak (as) Hz. İbrahim (as)’ın çocukları değil mi? Bu yapı içinde “din kardeşliği”, “siyasi idarelerin altında toplanmak”, “kültürel ve sosyolojik, ticari ilişkiler” “kabilelerin barış için karşılıklı kız alıp vermelerinden kaynaklanan akrabalık ilişkileri sebebi ile, zaten belli bir tarihten önce saf bir ırk iddiası çok da mümkün değildi Yani bizim atalarımızın Anadolu’ya girişi Alparslan’la başlamıyor..
Askeri bir istila ve işgal hediyesi değil “Anadolu’nun fethi” Alparslan’ın ordusunda sadece iddia edildiği gibi “Türkler” değil, zulme ve ağır vergilere, keyfi idareye karşı baş kaldıran Anadolu halkları vardı.. Doğudan gelen birliklerle işbirliği yaparak zulme karşı direndiler ve kazandılar.. Anadolu baharı başladı! Elbette Alparslan da bu anlamda önemli bir iş yapmış oluyor.. Anadolu’nun mazlum halklarının lideri Alparslan’a selam olsun! Şevket Eygi sık sık Pakaradunilerden söz eder..
“Kim bunlar” derseniz, “Kripto Yahudilik” konusunda Yahudi Prof. Abraham Galante’nin yazdıklarına bakalım: “Les Pacradounis ou Une Secte Armeno-Juive/ Pakraduniler veya Bir Ermeni-Yahudi Tarikatı / Baskı: 1933, Fransızca İst.” isimli eserinde bu konuda hayli enteresan bilgiler veriyor: “Pakraduniler varlıklarını Juda İmparatorluğu’nun sonlarından (M.Ö. 7. yüzyıl), 20’inci yüzyıla kadar sürdürmüş olan Ermeni-Yahudi karışımı bir kavimdir. Eğin’de, ‘Erzurum-Sivas arasında’, Marmara Denizi’nin Avrupa yakasında ve İstanbul Hasköy’de yaşamış oldukları bilinen Pakraduniler, 26 yüzyıldır Yahudi yönlerini sürdürmekte gösterdikleri kararlılık nedeniyle Portekizli Marano’lar, Selanikli Dönmeler ve İranlı Meşhediler gibi Yahudi kökenli topluluklar arasında sayılabilirler.” Ermeni asıllı Türk vatandaşı yazar Torkom İstepanyan ise Pakradunilerle ilgili şu değerlendirmede bulunuyor: “Türk-Ermeni kardeşliğinin başlangıcı 11’inci yüzyıl ortalarına dayanır. 1064’te Pakraduni Ermeni Krallığına Bizanslılar tarafından son verilince, Bizans zulmüne dayanamayan Ermeniler Türklerin himayesine sığındılar.” Bazı Ermeni kaynakları da, Ermenilerin bilime ve sanata yönelmeleri, Ermenilerin birliğinin sağlanmasının Müslümanların korumasına girmesi ile başladığına vurgu yapar.. Yani bu düşmanlıklar, tarihi bir hesaplaşmanın ürünü değil..
Selanikli Sabataylar gibi, İspanya’da da Maranolar var. İranlı Meşhedilerin de ilginç bir hikayesi var bunlara benzer… Ermeniler içinde de Pakraduniler olarak bilinen Yahudi orijinli bir unsurun 2 bin 700 yıldır varlığını sürdürdüğü söylenir.. Yani bu coğrafyanın Mezopotamya ile ilişkisi çok eskilere dayandığı gibi, bölge halkları arasında da çok yakın ve sıcak ilişkiler var.. Pakraduniler (Bagratuni/Bagratids) adı verilen ve asırlarca Ermeni toplumunu yöneten cemaatin hikâyesi M.Ö 730 yılında başlıyor ve günümüze kadar uzanıyor.
O tarihte, Ermeni Kralı Sannasar, Filistin’e yaptığı seferde İsrail Kralı Osee’yi öldürerek, 10 Yahudi kabilesini esir alır. Sonra onları Fırat’ın ötesine, Güney Ermenistan’a yerleştirir. Kayıp Yahudi ailesi hikayesi de bu konuyla ilgili olsa gerekir. Yani bölge ile Kudüs havzası arasında çok eski ve yakın bir ilişki var.. M.Ö. 700’lerde, Babil Kralı Buhtunnas, Mısır Kralı Necho, doğu Ermenilerinin kralı Hıracva ile Kudüs Kralı Yoachim’e karşı savaş ilan eder.
Nabukadnezar savaşta desteğinden dolayı aldığı esirlerin yarısını, aralarında prens Simpatla birlikte Kral Hıraçya’ya hediye eder. M.Ö. 150’lerde Hz. Davud (as) soyundan geldiğini iddia eden Pakarad Şampa Ermenistan Kralı Vağarşak’a başvurur ve sarayda göreve kabul edilir.
Pakradunların saltanatı başlar.. Deniyor ki, bu Yahudi-Ermeni karışımı halkın kripto uzantıları bugün hâlâ Türk kimliği altında varlığını sürdürüyor.. Tarih bir illüzyona dönüşüyor bu anlatılanların ışığında.. Sanırım yeni bir okumaya ihtiyacımız var.
Selâm ve dua ile..