İhanetin Yıl Dönümünde Üyelik

0

Ahmet Varol – Yeni Akit

İhanetin Yıl Dönümünde Üyelik

 

Bugün BM’de Filistin’in gözlemci üyelik önerisi oylanıyor. Bu oylamanın BM’nin Filistin’e ihanet silsilesinin başını tutan önemli bir olayın yıl dönümüne denk getirilmesi manidardır. Gerçi 29 Kasım’a alınmasının Abbas yönetiminin talebiyle olduğu bildirildi. Fakat önemli olan BM’nin Filistin’e ihanet tarihinde böyle bir olayın olduğunun bilinmesi ve bilvesile hatırlanmasıdır.

29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu Filistin’i İngiliz işgali döneminde bölgeye göç etmiş olan yahudilerle, o toprakların asıl sahipleri durumundaki Filistinliler arasında paylaştıran 181 sayılı karar çıkardı. Kararın amacı siyonist terör örgütlerinin devletleşmesini sağlamaktı. Bu terör örgütleri aynı zamanda uluslararası emperyalizmin desteğini arkalarına aldıklarından karardan yararlanmayı başardı ve çıkarılmasından beş buçuk ay sonra (14 Mayıs 1948’de) “İsrail” adlı bir işgal devletinin kuruluşunu ilan ettiler. İsrail, kuruluşunun ilan edilmesinden hemen sonra da BM üyeliğine kabul edildi.

Yahudilerin sayıca daha az olmalarına ve arazilerin yüzde doksandan fazlasının tapusunun Filistinlilerde olmasına rağmen BM Genel Kurulu’nun paylaştırma kararında toprakların % 55’i yahudilere, % 45’i Araplara yani Filistinlilere veriliyordu. Üstelik işgalcilerin kontrol altına almaları önerilen bölgeler verimli ve sulak arazilerden oluşurken o zaman söz konusu % 45’lik payın önemli bir kısmını oluşturan Nakab çölü başta olmak üzere bazı verimsiz ve çöl araziler Filistinlilerin kontrolüne verilecek bölgede yer alıyordu.

Söz konusu paylaştırma tabii ki özel mülklerin de paylaştırılması anlamına gelmiyordu. Çünkü tüm hukuk sistemleri ve uluslararası hukuka göre özel mülkiyet haklarına dokunulmaması, zorunlu kamu hizmetleri için istimlak edilen arazilerin sahiplerine de âdil değerlendirmeye göre muadil bedellerinin verilmesi gerekir. BM Genel Kurulu’nun 181 sayılı kararı da arazileri paylaştırmayıp üzerindeki siyasal hâkimiyet alanlarının sınırlarını belirliyordu.

Ama ne kadar ilginçtir ki işgalci siyonist devletin kuruluş merhalesinde çıkan savaşta, bölgedeki ihanetçi yönetimlerin de desteğiyle işgalciler hâkimiyet alanlarını BM’nin belirlediği sınırların ilerisine götürerek toprakların % 72’si üzerinde kontrolü ele geçirirken o topraklarda yaşayan Filistinlilerin büyük çoğunluğunu göçe zorlayıp özel mülklerine de el koydular. Yani siyonistler kontrol altına aldıkları bölgelerdeki arazileri satın alma yoluyla değil sahiplerini katletme veya göçe zorlama yoluyla mülkiyetlerine geçirmişlerdir. Fakat aradan geçen 64 yıllık süre içinde BM gasp edilen mülklerin sahiplerine iadesi için hiçbir adım atmadı. Uluslararası hukuk kuruluşları da devreye girmeye yanaşmadı.

Filistin’de “Nekbe” yani “Büyük Felaket” adı verilen olayın tohumu da BM tarafından 29 Kasım 1947’de alınan kararla atılmıştır. Yahut hadiseyi şu şekilde de tarif edebiliriz: O tarihte Filistin toprakları İngiliz işgali altındaydı. Belfur Deklarasyonu gereği yahudilerin binlerce yıl aradan sonra Filistin toprakları üzerinde bir devletlerinin olmasını istiyordu. BM de 181 sayılı kararı çıkardı ve bu birleşmeden “İsrail” adlı devlet doğdu.

Şimdi bu ihanetin yıl dönümünde Filistin’in üye olmayan gözlemci devlet statüsüyle BM’ye tabelasını asması teklifi tartışılıyor. İşgalci siyonist devletin anası durumundaki İngiltere, çocuğuna sahip çıkmak ve böyle bir üyeliğin onun geleceğini riske sokmayacağının garanti edilmesini sağlamak için bazı şartlar ileri sürüyor. Filistin’deki direniş grupları ise herhangi bir ön şarta razı olunmaması durumunda böyle bir üyeliğe itiraz etmeyeceklerini açıkladılar.

Bazı yorumcular “üye olmayan devlet” formülüyle iki devletli çözüm projesinin önünün açılmasına çalışıldığını söylüyorlar. Aslında kendi varlığının garanti altına alınması durumunda siyonist işgal devletinin de iki devletli çözüm formülüne razı olacağı tahmin ediliyor. Ama siyonistlerin kontrolü altındaki topraklarda özel mülkiyet haklarına sahip Filistinlilerin de yurda dönüş haklarından vazgeçmelerini, bu yolun tamamen kapatılmasını istiyorlar. Filistinliler ise bu haklarından asla vazgeçmeyecekler. Sadece bu pazarlık bile işgalcilerin o toprakları satın aldıkları yalanlarını gözler önüne sermeye yeter.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir