Kadını İsyan Ettirme Yarışı!

Kadını İsyan Ettirme Yarışı!
Feministler ve onların çekim alanına giren bazı kişi ve çevrelerin, kadını isyana sürükleyen pervasız
ifadelerine sıkça rastlarız. Dağılan yuvalar, yetim kalan çocuklar, aşkın! Fireninin patlaması, namusun
ayağa düşmesi vs onların umurunda değildir.
Ancak bizim mahalleden arada bir aynı sorumsuzlukta yapılan açıklamalar, beyanlar, ilanlar
kanımıza dokunuyor. 8 mart dünya kadınlar gününde zaman gazetesi Cuma ekinin arka kapağında
tam sayfa ve dehşet veren bir fonda şu ilan vardı: “ÇIK! // Haklarını elinden alanlara karşı çık. /
/ Bedenin senin ona sahip çık. // Engellere aldırma, kariyer basamaklarını çık. // Sana konan
sınırların dışına çık. // Meclise çık. // Meydanlara çık. // Kurban olmaya karşı çık. // Hakkında
kararlar alınırken sözünü söyle, ortaya çık. // Birilerinin namusu olmaya karşı çık. // Sokağa çık. //
Ne yazık ki bugün, kadınların özgür olduğu bir dünyada yaşamıyoruz. // Ama hep beraber böyle bir
dünya yaratabiliriz. // Yeter ki gücünün farkında ol ve ona sahip çık
Akit gazatesinden ersoy dede kardeşim 21 nisan 2013 tarihli köşesinde şunları yazmış:
… Yabancı bir ev
Mesela kız çocuğu için.. Bir gece yatıyor ve sabah kalktığında, yanında daha evvel hiç tanımadığı bir
adam var.. Ve dahası bu adam hiç de yabancı gibi değil.. Yatağını gayet benimsemiş vaziyette yayılmış
durumda.. Horlaya horlaya uyuyor.. O yaşına kadar evlerinin kendine ayrılmış olan odasından başka
yerde uyumamış olan bir kız çocuğunun, artık “senin evin” dedikleri bambaşka bir evde uyanması
süreci, empati yapamayacağımız kadar travmatik bir durum.. Dahası kızlar, bu durumu sadece
kendilerinin yaşadıklarını zannettikleri için de kimseyle paylaşmazlar.. Herkes de, ortada hiç bir sorun
yokmuş gibi yaşantısına devam eder..
Oğulları prenstir
Ya damadın annesi için? Damadın annesi için oğlu, dünyanın en yakışıklı, en zeki, en akıllı, en iyi
kalpli insanıdır.. Dolayısıyla bu kadar iyi bir çocuğun yanına öyle her kız yakışmaz.. Aslında hiçbir
kız yakışmaz; bu sözün doğrusu.. Ondandır aslında “gelin-kaynana” anlaşmazlığının kaynağı..
Oysa baksanız, oğlu evlendiği güne kadar belki gece eve kaçta geldiğini de bilmez, sorunlarıyla da
ilgilenmez, geleceğine dair tasarrufta da bulunmaz.. Ama ne zaman ki “el kızı” gelir girer aralarına,
oğlunu hatırlar bazı anneler..
(…)
Kızınızı dövdürmeyin
Bu hatırlatmaları neden yaptım biliyor musunuz? Çünkü bazı babalar unutmuş durumda.. Kendi
kızlarını ne kadar sevdiklerini, kızların kendisini ne kadar sevdiğini unutmuş durumda.. Öyle olmasa;
“gelinlikle gittin ancak kefenle dönersin” der mi bir tanecik yavrusuna? Bakın ey sevgili kız babaları..
Bildiklerinizin tümünü unutun.. Dün iki aylık bir gelin dövülerek öldürüldü.. Damat ve babası hiç
şüphesiz ki birinci derecede sorumludur.. Ama olayın aslı, kızın evine (baba evine) dönecek cesareti
olmayışıdır.. Eğer babası, evlendirirken, kızına “hiç kimseye muhtaç değilsin.. Evinde odan duruyor.
Dönüp geldiğin zaman sana ‘neden geldin?’ diye sormayacağım. Evde en küçük bir ses yükselse
dahi al valizini ve geri dön” deseydi, bugün o kız hayatta olacaktı.. “kocandır, döver de, sever de
/ ev halidir, geçer / biz neler atlattık be kızım / her evde olur böyle tartışmalar vs…” gibi abuk-
subuk, anlamsız öğütler vermeyi bırakın kızlarınıza.. Onlar canınız sizin.. Sizin saçını tararken canı
yanıyor diye saç tellerini tek tek suyla ovduğunuz, öperken sakalınız yanağını çizdi diye vicdan azabı
çektiğiniz kızınıza, bir adam dayak atıyor ya hu… Unuttuğunuz o bebekliğini düşünün kızınızın. Ve
şimdi onu arayın, deyin ki; “bu evde senin odan hâlâ duruyor.. Kendini mutsuz hissettiğin gün,
evine dönebilirsin kızım”… Bu çok zor değil.. Kalın sağlıcakla. (sağlıcakmı kaldı halmı kaldı)
Sayıp sevdiğim bir yazar olan Abdurrahman Dilipak, 8-9 yıl önce Gaziantep’teki bir
konferansında kadınlara hitaben: “siz, tam otomatik çamaşır makinası mısınız, siz bulaşık
makinasımısınız, elektrikli süpürge misiniz? Okuyun araştırın dininiz öğrenin.” Türünden üstüne
basa basa, ev işlerinden siz sorumlu değilsiniz manasına gelen ifadeler kullandı. Ondan bir yıl sonra,
yine saydığım sevdiğim bir yazar ve gönül ehli bir hoca efendi olan Abdullah Büyük hocam da
yine şehrimizdeki bir konferansında benzeri sözler etti. Hatta biraz ileri de giderek: “erkek derse,
sohbete diyerek, eşinden izinsiz dışarı çıkamaz” gibi kanaatimce maksadını aşan ifadeler kullandı.
Benzer ifadeleri, biraz daha okkalı tarzda, vakit gazetesi 10 mart 2010 tarihli köşesinde sayın Yavuz
Bahadıroğlu da kullanmış.
Yukarda bahsettiğim değerli şahsiyetler, elbette bu vb ifadelerini gayet iyi niyetle kadını
okumaya araştırmaya dinini diyanetini öğrenmeye teşvik için söylemişlerdi. Ancak ifade tarzı kadını
tahrik edici ve eşine karşı isyana teşvik edici tarzdadır. Buna son zamanlardaki yanlış aile ve kadın
politakalarını da eklerseniz işin vehameti biraz anlaşılır sanırım.
Bu vb açıklamalar bir çok kadında “demek ki ben ev işlerini yapmak, eşimin ve çocuklarımın
elbiselerini yıkamak zorunda değilim” düşüncesini geliştirdi ve nice ailelerde sorunlar oluştu ve
oluşmaya da devam etmektedir. Bu vb sebeplerden dolayı; dağılan aileler, savrulan yavrular,
kadınlar, erkekler, yetimler, dullar, namuslar vs. felaketlerin vebali nolacak… Biraz dikkat lütfen…
mozkilinc@hotmail.com