Zalimliğin Cazibesi
Ahmet Varol – Yeni Akit
Zalimliğin Cazibesi
İnsanlık tarihine baktığımızda hakkı ve adaleti hâkim kılma sorumluluğu taşımayanlara zalimliğin, diktatörlüğün, başkalarını kendine boyun eğmeye zorlayarak hâkimiyet kurmanın cazip geldiğini görürüz. Son bir buçuk asırda İslâm âleminde dikta rejimlerinin bu kadar artmasında da bu cazibenin etkisi var. Bunun etkisinde kalan yönetici halkı itaate zorlayabilecek bir gücü ve saltanatı ele geçirdiğinde yönetimi altında bulunan bütün topraklarda gölgesinden korkulduğunu görmek istiyor. Ama böylesine şiddet ve baskı politikası öbür yandan insanların tepki ve nefret duygularını da iyice tahrik ediyor. Dolayısıyla bir toplumsal patlama olduğunda önüne geçilemiyor. Bundan rahatsız olanlar da realiteyi görmek yerine olayların arka planına ABD ve İsrail’i yerleştiren komplo teorileriyle ezilen halkları mahkûm etmeye kalkışıyorlar. Böylece rolleri de değiştirerek suçlunun yerine mağduru, mağdurun yerine ise suçluyu koyuyorlar.
Irak’ı 2003’te işgal eden ABD, 2011 sonunda askerî güçlerini tamamen çekerken kendisiyle işbirliği içinde ve bu ülkedeki çıkarlarının bekçiliğini yapacak bir siyasî işgal düzeni kurmayı ihmal etmemişti. Bu düzenin başına geçirilen Nuri el-Maliki ise hem içeride oluşturulan yerel güvenlik mekanizmasının emrine âmâde olmasının, hem de arkasındaki dış desteğin verdiği rahatlıkla zalimliğin cazibesine kendini kaptırdı. Böylece ülkede tam anlamıyla bir dikta fırtınası estirmeye başladı. Siyaset meydanında kendine muhalefet edebilecekleri sindirmek için yağlı sicimi gösterdi. Darağacından kaçanların derhal kendisine teslim edilip ipe çekilmelerine imkân tanınması için “diplomaside” kabadayılık etmekten bile çekinmedi. Bu fırtınasını ayrımcı kadrolaşmayla güçlendirmeye çalışması ise mezhebi kimliğini istismar etmekten başka bir şey değildi. Gerçekte ise zulmün mezhebi olmaz. Kim adına ve ne amaçla icra edilirse edilsin zulümdür ve onaylanması mümkün değildir.
Suriye’nin kilit konumunda olduğunu ve bu ülkedeki gidişatın Irak’ı etkilemesi ihtimalinin bulunduğunu biz daha önce değişik vesilelerle dile getirmiştik. Şimdi bu ülkedeki dikta rejiminin tükeniş merhalesine girdiğinin ve etrafındaki en önemli destekçilerini bile yavaş yavaş kaybettiğinin görülmesi Irak’taki kitlesel muhalefeti de etkiledi. Bu da gösteriyor ki zalimliğin cazibesi olduğu kadar zulümden etkilenenler açısından da direnişin ve özellikle direnişin kazandığı zaferin de cazibesi var.
Suriye’deki Baas rejimine dışarıdan asker ve yardım desteğinin kapısı olduğu, canlarını kurtarmak için Irak topraklarına sığınan mazlumlara ise büyük zorluklar çıkardığı bilinen Nuri el-Maliki diktasının Suriye’deki halk direnişinin sonuçlarından ciddi şekilde etkileneceği olayları yakından izleyenler tarafından tahmin ediliyordu. Bu tahminler Bağdat’taki dikta rejimini de düşündürüyor ve endişelendiriyordu. O yüzden Baas diktasının devrilmesi ihtimali Bağdat’taki yeni dikta rejiminin hiç arzulamadığı bir sonuçtu. Ama realite onun arzusuna ve temennisine göre şekillenecek değil elbette.
Son günlerde diktatör Maliki’yi telaşlandıran kitlesel eylemlerin gittikçe yaygınlaşmasına rağmen, Beşşar Esed’in uyguladığı metotlara balıklama atlamakta tereddüt etmesinin sebebi bizim tahminimize göre Suriye’deki dostunun sütten ağzının yanmış olmasıdır. Bununla birlikte yine de arada bir hizmetindeki televizyon kanallarına yaptığı açıklamalarda paltonun altından sopanın ucunu göstermeyi ihmal etmiyor. el-Enbar’daki kitlesel dayanışmanın sonlandırılmaması, eylemcilerin tamamen dağılmaması halinde kendisinin polis gücüne başvurarak dağıtacağı tehdidinde bulundu. Gerekçesi ise bu eylemin anayasaya aykırı olduğu iddiası. Anayasayı ve yasaları ayaklar altına alanların başında hükûmetin geldiğini ise Meclis Başkanı Usame en-Nuceyfi söylüyor.
Maliki, dediğimiz gibi Suriye tecrübesinin sıkıntısıyla biraz da alttan almayı tercih ederek Savunma Bakanı Vekili Dr. Sa’dun ed-Duleymi’yi eylemcilerle görüştürdü ve bir çözüm formülü üretilmesi beklediğini söyledi. Fakat yorumcular onun öne sürdüğü formülleri “protez çözümler” olarak nitelendiriyor ve eylemci kitlenin taleplerinin tavanını artık yükselttiğine, mevcut diktatörün gitmesinden başka bir formüle razı olmayacağına dikkat çekiyorlar.