Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak – Yeni Akit

Allah’ın Dini

 

İslam, Yaratan’ın yarattığı kullarına vahyettiği dinin adıdır.. Bu anlamda ilahi metinler Allah’ın açıklanmış rızasını ifade eder..

Bu iman esasları çerçevesinde Allah indinde tek bir din vardır ve onun adı İSLAM’dır.. Hz. Adem’den, Hz. Muhammed’e (Salat ve selam onların üzerine olsun) kadar bütün peygamberlere gelen dinin adı İslamdır ve bunların tümü de birbirini tamamlayıcı, müjdeleyici ve doğrulayıcıdır..

Bir hanım yazarın konu ile ilgili yazdıkları aslında kendi bilgisizliğini ortaya koymaktan başka bir işe yaramıyor.. Fincancı dükkanına giren fil gibi, ne varsa deviriyor.. İşin kötü yanı, bunu yaparken de çok iyi, akıllıca bir şey yaptığını zannederek, bu akıl yürütme üzerinden insanlara ders vermeye çalışıyor..

Bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar, öğrenmek de istemiyorlar. Çünki bilgi kafa konforlarını bozuyor, çıkarlarına zarar veriyor.. Sanal bir dünyada yaşıyorlar. Aleme nizam vermeye çalışıyorlar, kaş yaparken göz çıkarttıklarının farkına varmadan!
Kendilerine göre bir “iyi niyetleri” var, ama bilmiyorlar ki, tek başına iyi niyet, bazan cehenneme giden yola dizilmiş parke taşlarıdır..

Bu hanım yazara kızmak yerine, kendimize de kızsak biraz.. Okullarda öğretilen dinin seviyesi bu.

Aileler, inanmasalar bile, içinde yaşadıkları toplumun inanç ve gelenekleri konusunda çocuklarını azıcık da olsa bilgilendirmezler mi?

Peki ya mediamız ne durumda. Laiklik adına, irtica fobisi ile yıllarca din, dindar ve dince kutsal sayılan kavramlar ve kurumlara karşı düşmanca bir inançkırımı yapılmadı mı? Bu hanım da Kemalist bir çevreden geliyor.. “İrtica ile mücadele, istila ile mücadeleden daha zor ve elzem bir hadise” değil mi idi? Cumhuriyetin 10. Yıl albümünde “Ümmet leşi”nden söz edilmiyor mu idi? İşte sonuç bu! Ne ektiyseniz onu biçersiniz..

Bugünlerde “İslamifobia” moda.. Daha düne kadar, özellikle tek parti döneminde, darbe dönemlerinde, 28 Şubat’ta vahşi bir İslamifobia kampanyası yürütülmedi mi? Fişlemeler, andıçlar, ikna odaları.. Bu hanım da o zaman laik cephede yer alanlardan.. Şimdi kalkmış, Fazıl Say’ı savunma adına, birtakım çabaların içine giriyor. Aslında kendini Fazıl Say ile özdeşleştiriyor ve bir bakıma öz savunma yapıyor.. 28 Şubat’taki savaşçı misyonunu bu kez Say üzerinden sürdürmeye çalışıyor..

Hadi bu hanım bunları yazıyor da, bu gazetenin musahhihleri, sorumlu müdürleri, dizgi servisi çalışanları bu saçmalığın hiç mi farkına varmıyorlar.. Kadın şecaat arz edeyim derken neler söylüyor baksanıza..

Bu gazetenin, bu yazarın okurları işin farkında değiller mi aceba.. Bu da mümkün.. Kendi uydurdukları yalanlara inanan bir sürü insan var bu memlekette bu gibi konular hakkında.. Örneklemek için kötü örnekleri de bizzat kendileri örgütlüyorlar.. Gerçek anlamda örgütleyemedikleri durumda, Media, film sektörü giriyor devreye.. Yıllarca zihinler bu toplum mühendisliği ile bulandırıldı. Sonuç işte ortada..

Biz de güzel örnek olma ve hakikati anlatma konusunda çok kapalı devre kaldık. Hep cemaat içi çabalar içine girdik. Artık dışa açılmamız gerekiyor.. Çalmadık kapı bırakmamamız gerekiyor. Güzel ve başarılı örnekler, önderler çıkartmamız gerekiyor içimizden. Sanatın dilini ve gücünü kullanmamız gerekiyor..

Ama korkarım bu konuda biraz ürkek davranıyoruz. Kimi para ve iktidar sahipleri de kendilerini yabancı kavramlar ve kurumların, markalarla kendi dünyamızı şekillendirerek kendi özümüze yabancılaşıyoruz..

Bu hanım yazar türünün tek örneği değil. Bu çizgide bir sürü insan var, belli çevrelerde..
Bu hanım bunları yazamasa daha mı iyi ederdi. Yoo. Yazsın. İyi oldu. Böylece kim kimdir daha iyi anlaşılıyor.. Bazı gerçekler üzerinde düşünmemizi sağlıyor. Unutmaya başladıklarımızı hatırlatıyor.. Zihnimiz canlanıyor, hafızamız yenileniyor..
28 Şubat’ın şahinlerinin çoğu öfkeden çıdam olmuş bekliyor.. Kinleri gözlerini buğulandırmış, kulakları uğulduyor, hiçbir şey görmüyor, duymuyorlar sanki..
Bunlar arada böyle şeyler yazmazlarsa, psikolojik olarak rahatlamayacaklar.. Aldıkları tepkiler ve ülkedeki değişimin yönünü görmeleri açısından bu minik tartışmalar son derece önemli.. Taşlar yerine otururken bu tür çıtırtılar olmaya devam edecek.. Bu gelişmeler bize sorumluluklarımızı hatırlatacak..

“Kemalist, ulusalcı aydınlar”ın kafası böyle çalışıyor.. Türkiye neden böyle sorusunun cevabı bu kafada gizli. Bu kafanın ürettiği sorunlardır Türkiye’nin kurtulmaya çalıştığı sorunlar..

Sonuçta zırva te’vil götürmez demişler ya, bazı şeyler üzerinde aslında bu kadar durmaya bile değimez.. Benim üzerinde durduğum konu, bu soru değil, bu soruyu üreten zihniyet ve politik kadrodur..

Selâm ve dua ile..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir