Bir Tanesi Bile ‘Biz Değil, Siz Teröristsiniz’ Diyememiş!
Ali Karahasanoğlu – yeni Akit
Bir tanesi bile ‘Biz değil, siz teröristsiniz’ diyememiş!
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olduğumuzda..
Burunlarından kıl aldırmayan muhteremlerin, tepeden bakmacı “hukuk talimatnameleri”ni dinlerken, kendinizden geçersiniz..
Başlarlar anlatmaya: “Polis hakim kararı olmadan, arama yapamaz.”
Devam ederler: “Geceyarısı arama yapılamaz..”
Harfiyyen uygulanmasını istedikleri kurallar bitmez; “Arama yapacak olan, önce kimliğini göstermek zorundadır..”
Sıradan vatandaşların yanı sıra, bazı meslek grubu üyeleri için ayrıcalıklı kurallar olduğunu, yine bunlardan dinleriz: “Suçüstü gibi çok istisnai durumlar haricinde avukatların üstü aranamaz.”
O aranamaz, bu aranamaz..
Öyle aranamaz, böyle aranamaz..
İtirazlar sadece bu konularla da sınırlı değil..
Farzedelim, kurallara uygun da olsa, aramada biraz gecikme oldu.. Veya küçük bir aksilik.. Hemen kıyametler kopartılır.. “Polis, gazeteciye terörist muamelesi yaptı.. Saatlerce arama için bekletildik.. Polis kaba kuvvet kullandı. Polis gereksiz yere güç kullandı.. Gereksiz yere arama yapıldı..” Vesaire vesaire..
Baktım, önceki gün Kandil’e, teröristlerin açıklamalarını dinlemeye giden şanlı gazetecilerimize..
Tek sıra olmuşlar, sırtında silah olan 20 yaşlardaki bir teröristin, kendilerini aramasını bekliyorlar..
Bir tanesi bile; Kandil’de yaşadıkları İstanbul’da, Ankara’da, Diyarbakır’da, Hakkari’de olsa, polise-askere yapacakları itirazı yapmamış..
Bir tanesi bile olsun, “Ne bu ya?.. Biz terörist miyiz? Terörist sizsiniz. Sırtında silah olan sizsiniz. Gösterin bakayım şu sırtınızdaki silahın ruhsatını.. Var mı ruhsatınız? Sizin silahınızın ruhsatı yok ki, benim de üzerimde silah arıyorsunuz? Sizi adam yerine koyduk, açıklamanızı dünyaya duyuracağız. Nedir bu arama işkencesi?.. Ben üstümü aratmam arkadaş. Siz kimsiniz ki, benim üstümü arayacaksınız?” diyememiş.
“Arama yapmadan geçirmeyiz derseniz, ben de geri dönerim. Çok meraklı değildim, sizin konuşmalarınızı dinlemeye..” diyememişler.
Kuzu kuzu sıralarını beklemişler.. Aranmışlar.. Sonra geçebilmişler, teröristbaşının açıklama yaptığı alana..
Bazı meslektaşlar diyecekler ki, “Gazetecilik dürtüsü ile hareket edilmiş. Çok önemli bir açıklama yapılması beklendiği için, haberin kaçırılması istenmemiş.. Bu arada ordaki bazı nahoş görüntülere de katlanmak zorunda kalmışlar..”
Ah ah..
Bu arkadaşlar, şu güzelim vatanda da, bazı polislerin, bazı askerlerin nahoş hareketlerine, “Şu şehitler diyarında, şehitlerin hatırına, bazı yanlışlara itiraz etmeyelim. Onlar da görev yapıyorlar” deyip, hangi hatayı görmezden gelmişler?
Hangi toplantıda, bir siyasetçinin, bir bürokratın basın mensuplarına yönelik yaptığı hata sonrasında, “Biz toplantıyı terkediyoruz” tepkisini vermemişler?
Kamerayı bırakıp, “Haydi bize eyvallah” tepkisini vermemişler!
Söyleyin hangi olayda?
•
Fazıl Say hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yapılan itiraz, İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiş.
Peki ne olacak şimdi?
Kararı okuduğumuzda, ne olacağının bilgisi yazılmış zaten.
Diyor ki mahkeme; “Fazıl Say’ı alın önünüze, güzel güzel anlatın. ‘Bak Fazıl oğlum. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması demek, bundan sonraki 5 yıl boyunca bir suç işlemezsen, bu dosyada verdiğimiz kararın tamamen ortadan kalkması demektir. Böylece hiç ceza almamış olacaksın.. Eğer 5 yıl içinde, bir suç işlersen, bu dosyayı raftan indirip, ‘Sana 10 ay hapis verdik’ diye bildirim yapacağız. O bildirim yapılınca, sen de 7 gün içinde Yargıtay’a temyiz edeceksin. Yargıtay kararı onarsa, şimdi aldığın ceza kesinleşecek. Yargıtay kararı bozarsa, yeniden yargılanacaksın.. Anladın mı, Fazıl oğlum..’ deyin..”
Evet, dünkü kararın anlamı bu.
Gerçi o mahkeme de, “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanık aleyhinedir” şeklinde vahim bir hata yapmış.. Ama o hata, ayrı bir eleştiri konusu olacak kadar derin..
Ben sadece şunu söyleyeyim: Duruşmaya avukatı ile katılsa da, Fazıl Say’ın anlamasında bir kıtlık olduğunu düşünmüş olmalı, mahkeme.
Bir ders vermek istemiş olabilir, Fazıl’a: “Bak oğlum. Güzel piyano çalıyor olabilirsin. Yeteneğin olabilir. Ama hükmün açıklanmasının geri bırakılması ne demektir, git öğren.. Sonra kabul et!”